Nöralterapistlere yönelik TSSB tedavi önerileri

DEPREM VE ONUNLA BAĞLANTILI TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU (TSSB)’NA REGÜLASYON TIBBI VE NÖRALTERAPİ YAKLAŞIMI

06 Şubat 2023 Tarihinde Türkiye’de Yaşanan Deprem ve Onunla Bağlantılı Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB)’na Regülasyon Tıbbı ve Nöralterapi Yaklaşımı

Neslihan Özkan1,3, Demet Erdoğan2,3, Hüseyin Nazlikul3,4,5

1 Serbest Hekim, Bursa, Türkiye

2 Serbest Hekim, İstanbul, Türkiye

3 Bilimsel Nöralterapi ve Regülasyon Derneği, İstanbul, Türkiye

4 Naturel Sağlık - Doğal Sağlık Merkezi, İstanbul, Türkiye

5 Internatinal Federation Medical Associations of Neuraltherapy, Meiringen, Switzerland

Türkiye, dünya üzerinde deprem riski yüksek olan ülkeler arasında yer almaktadır. Son zamanlarda ülkemizde yaşanan depremler, özellikle Kahramanmaraş Pazarcık Elbistan merkezli gerçekleşen büyük depremler, birçok insanın hayatını kaybetmesine ve birçok insanın da travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi psikolojik sorunlar yaşamasına neden olmuştur.

Travma sonrası stres bozukluğu, yaşanan bir travmanın ardından kişinin uzun süreli stres, kaygı, korku, üzüntü ve diğer belirtiler yaşamasıdır. Deprem sonrası TSSB, depremin etkisi altında kalan kişilerin birçoğunda görülebilen bir durumdur.

Deprem sonrası TSSB belirtileri, depremi yaşayan kişilerde farklı şekillerde görülebilir. Bazı insanlar acil durumlarla ilgili kaygı, öfke, üzüntü ve depresyon yaşayabilirler. Diğerleri ise olayın şokunu yaşarlar ve olayı yeniden yaşamak gibi travmatik deneyimleri hatırlamaktan kaçınırken anksiyete, konsantrasyon bozukluğu, uyku problemleri yaşayabilirler.

Bireyin, kendisinin veya başkalarının, ölüm, ciddi yaralanma veya cinsel saldırı gibi fiziksel bütünlüğüne tehdit oluşturan olayları yaşaması ve/veya bunlara tanık olması durumuna travma adı verilmektedir. Kişinin baş edebileceğinin çok üzerindeki bir şiddette ve yoğunlukta yaşadığı, sınırlarının zorlandığı, korku ve çaresizlik yaşatan durumlar psikolojik travma olarak kabul edilmektedir. Pek çok insan hayatının çeşitli dönemlerinde korku, üzüntü, gerginlik, kaygı, çaresizlik, öfke gibi duyguları hissetmesine neden olan birçok olayla defalarca kez karşılaşabilir. Ancak bunların çok az bir kısmı gerçekten travma niteliği taşımaktadır.

Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB), ağır bir psikolojik travma sonrasında ortaya çıkan, travmatik olayın tekrar tekrar yaşanması, olayı hatırlatan uyaranlardan kaçınma ve artmış uyarılmışlık, gelecekle ilgili plan yapamama, uykusuzluk, kabuslar, yabancılaşma gibi karakteristik semptomlarla kendini gösteren bir bozukluktur. Bu semptomların üç aydan kısa sürmesi durumuna akut, daha uzun sürmesi durumuna ise kronik TSSB adı verilir. Bazen semptomlar, travmatik olayın üzerinden 6 ay gibi uzun bir süre geçtikten sonra da ortaya çıkabilir. Bu duruma “gecikmeli başlangıçlı TSSB” adı verilmektedir.

Travmanın niteliği, şiddeti, daha önce yaşanan travmatik olaylar, kişinin travmaya yüklediği anlam ve travma sonrası kişinin içinde yaşadığı koşullar, TSSB’nun ortaya çıkması için belirleyici faktörler olarak kabul edilmektedir. Örneğin savaş durumunu yaşamak, çocukluk dönemindeki fiziksel istismarlar, işkence de dahil olmak üzere çeşitli fiziksel ve cinsel şiddet olayları, otomobil, tren veya uçak kazaları, deprem ve sel gibi doğal afetler, yangın, soygun, adam kaçırma, kişinin yaşamını tehdit eden tıbbi teşhisler, terör saldırısı gibi hayatı tehdit eden birçok travmatik olay TSSB'na neden olabilmektedir.

TSSB gelişen kişiler, genellikle korku ve telaş içindedir. Uyaranlara karşı aşırı derecede duyarlıdırlar ve bu nedenle en küçük bir uyarana karşı bile tepki verirler. Ancak çevresine karşı ilgisizlik, tepkisizlik, haz alamama, duygu azalması, çaresizlik, çabuk sinirlenme, öfke patlamaları gibi durumlar da gözlenebilir. Tanı koymak, belirtileri değerlendirmek ve tedavinin etkinliğini izlemek amacıyla Travma Sonrası Stres Bozukluğu Ölçeği (CAPS) kullanılabilir.

TSSB, kişilerin tüm hayatını, işini, ilişkilerini, sağlığını ve günlük yaşam aktivitelerini olumsuz olarak etkilemektedir. Bu kişilerde, depresyon, anksiyete, madde ve alkol başta olmak üzere bağımlılık ile ilgili problemler, yeme bozuklukları, uyku bozuklukları ve suisit düşünceleri gibi çeşitli sağlık sorunları ile ilgili risklerin de arttığı bilinmektedir. Bu nedenle erken dönemde ve etkili bir şekilde tedavi edilmeleri son derece önemlidir.   

12 Mayıs 2008'de Çin'in Sichuan Eyaletinde, Richter ölçeğine göre 8.0 büyüklüğünde ve merkez üssünde maksimum 11.0 şiddetinde meydana gelen depremde resmi verilere göre 69.227 kişi hayatını kaybetmiş, 374.643 kişi yaralanmış, 17.923 kişi kayıp olarak bildirilmiş ve yaklaşık 4.8 milyon kişi evsiz kalmıştır. Deprem sonrası 10 yıllık bir sistematik incelemeye göre Wenchuan depreminden bir ay sonra, ​​TSSB’nun yaygınlık oranı tahmini % 62.8, bir yıl sonra % 21.5 ila % 41.0 arasında, sekiz yıl sonra ise % 11.8 olarak bildirilmiştir.

76.101 depremzedeyi içeren bir başka meta analiz, depremzedelerin yaklaşık 4'te 1'inin TSSB tanısı aldığını göstermektedir. Dolayısıyla bu, deprem gibi doğal afetlerin hayatta kalanların ruh sağlığı üzerinde büyük bir etkisi olabileceğinin dikkate değer bir kanıtıdır.

Etkilenen bölgelerde, psikolojik desteğin yeterince sağlanmaması, hayatta kalanlar arasında TSSB riskini önemli ölçüde arttırmaktadır. Çalışmalar, çocukların ve ergenlerin özellikle de kızların daha savunmasız olduğunu ve öncelikli olarak yardım almaları gerektiğini göstermektedir. TSSB prevalansı, yapılan çalışmaların metodolojik özelliklerine göre araştırmalar arasında değişiklik gösterir ve bu oranın dünya çapında yaklaşık % 3.9 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Erkeklere kıyasla kadınlarda iki kat daha fazladır (%10-12'ye karşı %5).

6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen ve ülkemizin 11 ilini etkileyen, Richter ölçeğine göre 7.7 ve 7.6 şiddetindeki peş peşe iki büyük yıkıcı deprem sonrasında ne yazık ki birçok vatandaşımızı trajik bir şekilde kaybettik. Bir o kadar vatandaşımız da kendilerinin ya da yakınlarının uzun süre göçük altında kalmaları nedeniyle hem fiziksel hem de psikolojik açıdan ciddi bir travma ile karşı karşıya kaldılar. Sadece orada bu depremi fiilen yaşayanlar değil gerek televizyonlarda gerekse sosyal medyada bu büyük afetin yarattığı yıkımı ve neden olduğu acıları izleyerek orada yaşananlara tanıklık edenler de ciddi derecede etkilendiler yani travmaya maruz kaldılar. Dolayısıyla çaresizlik, üzüntü, öfke, kaygı, korku gibi duyguları hepimiz en üst düzeyde hissettik ve hala hissetmeye devam ediyoruz. Bu nedenle ne yazık ki birçok kişi TSSB da dahil olmak üzere çeşitli rahatsızlıklarla karşı karşıya kalmıştır. Ayrıca ülke olarak hem ekonomik, hem sosyal hem de medikal anlamda uzun bir rehabilitasyon dönemine ihtiyacımızın olduğu da bir gerçektir.   

Depremden etkilenenlere uygulanacak tedaviler, alanında profesyonel uzmanlar tarafından yapılmalıdır. TSSB olan kişilere, öncelikle verdiği tepkilerin normal olduğunu, yaşanan olayın kişinin kontrolünün dışında geliştiğini, kim olursa olsun bu durumdan etkilenebileceğini ve bu nedenle güçlü görünmek için çaba göstermemeleri gerektiğini ifade etmek son derece önemlidir. Ayrıca yaslarını yaşamak için kendilerine izin vermek gerekir. Onları anlayan ve destekleyen kişilerle bağlantılarını koparmamaları ve duygularını paylaşmaları açısından desteklenmeleri de iyi olacaktır. Öte yandan ciddi fiziksel engeli olmayanlara, en kısa zamanda bir iş ve çalışma imkanı hazırlanması da öncelikli hedefler arasında olmalıdır.

Kişinin, ruhsal bozukluklara ve travmalara karşı koruyucu yeteneklerini veya davranışlarını tanımlayan kavrama, psikolojik dayanıklılık (PD) adı verilmektedir. Bu kavram genel olarak “kişinin kendisini toparlama gücü”, “felaketlerin üstesinden gelebilme” ya da “olumlu uyum sağlama becerisi” olarak da tanımlanmaktadır. Psikolojik dayanıklılık (PD), bazı insanlarda doğuştan veya kazanılmış olarak vardır. Bazı insanlarda ise bu yeti zayıf kalmıştır ama çalışmalar göstermektedir ki, PD öğrenilebilir, kazanılabilir, geliştirilebilir, hatta tedavi edilebilir.

TSSB’nun tedavisi multidisipliner bir yaklaşım gerektirir. Batı Tıbbı perspektifinden ele alındığında tedavide antidepresanlar başta olmak üzere çeşitli medikal ilaçlar ve psikolojik tedaviler yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Öte yandan Regülasyon Tıbbı ve Nöralterapi uygulamalarıyla hastalara daha kapsayıcı, etkili ve kalıcı çözümler sunmak mümkün olabilmektedir. Özellikle depremden sağ olarak kurtulan vatandaşlarımızın yaşamakta olduğu gerek bedensel gerekse çeşitli psikolojik sağlık sorunlarını tedavi etmek amacıyla etkinlik ve güvenilirlik açısından kendini kanıtlamış tedavi metotlarının ivedilikle kullanılması son derece önemli ve gereklidir. Bu nedenle Nöralterapi ve Regülasyon Tıbbı hekimleri olarak bizlere çok önemli görevler düşmektedir.   

Depremzedelerin yaşadığı travmanın öncelikle temel regülasyon sistemi kapsamında, vejetatif sinir sistemi (VSS), hormonal sistem ve bağışıklık sistemi üzerinde olumsuz etkilerinin olduğunu biliyoruz. Bedenimizin temel regülasyon sistemi, psikojenik yükler de dahil olmak üzere tüm uyaranlara karşı her zaman otonomik, hormonal ve hücresel değişikliklerle karşılık vermektedir. Kişiden kişiye değişmekle birlikte sistem, belirli miktardaki bir stresi kompanse edebilir. Ancak depremzedelerin yaşadığı ve hala devam etmekte olan yoğun duygusal yüklenmeler, temel regülasyon sistemini dekompanse hale getirebilir. Böylece VSS’nde ve özellikle sempatik sistemde tonus artışı belirgin hale gelir. Bu durumda organizma, ek olarak karşılaşacağı en ufak bir uyarıya, aşırı derecede reaksiyon gösterecektir. Temel regülasyon sistemi, VSS üzerinden aynı zamanda hormonal sistemle iletişim içindedir. Bu nedenle hastalarda, hipotalamo-hipofizer-adrenal (HPA) eksen disregülasyonu kaçınılmaz hale geleceği için çeşitli hormonal disfonksiyon belirtileri ile karşılaşmak mümkündür. Stres yükünün hücresel yani immün sistem üzerine de doğrudan olumsuz etkisi vardır ve beden çeşitli hastalıklara karşı daha savunmasız hale gelir. Yani immün sistem de yine temel regülasyon sistemi üzerinden VSS ile ilişkilidir. Ayrıca travma ile ilgili süreçlerin, sempatik sinir sistemi ve hormonal sistem üzerinden kayıt edildiğini de unutmamak gerekir.        

Ülkemizin karşı karşıya kaldığı böyle büyük bir doğal afet sonrası hayatta kalanlarda, hatta uzakta olup her gün haberleri medyadan takip eden pek çok kişide, TSSB gelişmesi beklenmektedir. Strese yanıtta önemli bir rol oynayan HPA ekseni ve hipotalamo-hipofizer-gonadal (HPG) eksen, birbirleriyle yakından bağlantılıdır. HPG ekseninin bir hormonu olan östrojenin baskılanması adet düzensizliklerine ve bağlantılı pek çok rahatsızlığa neden olur, anksiyolitik etkisi olan testosteronun baskılanması anksiyete artışına neden olur. Bugüne kadar yapılan birçok çalışma kadınların strese daha açık olduklarını gösterse de, bunun tam tersini yani kadınların strese karşı daha dayanıklı olabileceğini ve erkeklerin kaygı benzeri bir tepki geliştirmeye daha yatkın olabileceğini düşündüren yeni bulgular da vardır.

Yapılan bir çalışmada, sağlıklı kontrol grubu ile karşılaştırıldığında TSSB tanısı alan hastalardaki total triiodotironin (TT3) ve serbest T3'ün (sT3) toplam değerinin daha yüksek olduğunu gösterilmiştir.  TSSB olan hastalardaki aşırı uyarılma belirtilerinin, sempatik sinir sistemi aktivasyonundaki artış ile beraber, tiroid hormonu seviyelerinin artışı ile ilişkili olabileceği belirtilmiştir.  

Kişileri TSSB’na götüren çeşitli duyguların yoğun ve uzun süreli olarak yaşanması, bazı iç organlarda çeşitli disfonksiyonlara neden olabilir. Bunlardan özellikle çaresizlik, umutsuzluk, öfke ve korku gibi duyguların, öncelikle safra kesesi, karaciğer ve böbrek ile bağlantılı çeşitli fonksiyon bozuklukları şeklinde ortaya çıkması hiç de sürpriz olmayacaktır. Ayrıca göçük altında uzun süre açlık ve susuzluğa maruz kalmanın etkisini de göz ardı etmemek gerekir. Bu nedenle hormonal sistemin ve tüm iç organların segmental olarak değerlendirilmesi oldukça değerlidir.

TSSB dışında ayrıca crush yaralanmalar, kırıklar ve soğuğa maruz kalma gibi nedenlere bağlı olarak ekstremite amputasyonları başta olmak üzere çeşitli lokomotor sistem rahatsızlıkları, dolaşım sistemiyle ilgili sorunlar, periferik sinir yaralanmaları ve bunların neden olduğu ağrılı tablolar ve fonksiyon kayıpları da önemli sağlık problemleri arasında yer almaktadır. Bu patolojilerin tümünün, bozucu alan ve/veya odak oluşmasına zemin hazırlayacağı unutulmamalıdır.   

Deprem sonrası TSSB'ye sahip kişiler, özeelikle de nöralterpistlerce profesyonel yardım alarak bu durumu aşabilirler. Bu yardımlar, nöralterapi başta olmak üzere, diğer terapi, psikolojik destek, ilaçlar veya diğer tedavileri içerebilir. Ayrıca, deprem öncesinde hazırlık yapmak da TSSB riskini azaltabilir. Bu hazırlıklar, acil durum çantası hazırlamak, bir plan yapmak ve ailelerin iletişim planları gibi basit önlemleri içerebilir.

Sonuç olarak, Türkiye'de yaşanan depremler, birçok insanın TSSB gibi psikolojik sorunlar yaşamasına neden olmuştur. Ancak, bu durumla liyakat sahibi insanlarla ve özellikle de biz nöralterapistlerin görev ve sorumluluk alarak başa çıkmak mümkündür ve profesyonel yardım ve hazırlık yapmak gibi önlemler alarak deprem sonrası TSSB'nin etkileri azaltılabilir.

Bu bilgiler ışığında, TSSB’na ve diğer sağlık sorunlarına yönelik olarak Nöralterapi yaklaşımı ile bedeni koruyucu ve tedavi edici uygulamalar bulunmaktadır. Etkin bir tedavi yapmak için, geniş kapsamlı bir anamnez ve fizik muayene sonrasında aşağıdaki sorulara cevap aranmalıdır:

a) Hastada vejetatif disfonksiyon (disotonomi) mevcut mu?

b) Disfonksiyon hangi segmental seviyelerde mevcut?

c) Hormonal disfonksiyon mevcut mu?

d) Hangi iç organlar etkilenmiş olabilir, bunların emosyonel bağlantısı ve anlamı nedir?

e) Tedaviye cevabı veya iyileşmeyi engelleyen bir “bozucu alan” var mıdır?

Bu detaylı anamnez-sorgulama ve muayene bulguları sonrasında, yapılacak tedavinin ana hatları şunlardır:

1- Lokal ve Segmental Tedavi

a) Etkilenen segmentlerin bulunması ve tedaviye alınması (quaddel, faset enjeksiyonu vb)

b) Myofasiyal tetik noktaların tedavisi (servikal, torakal, lumbosakral bölge ve perine kasları da dahil)

c) Hormonal eksen enjeksiyonları (tiroid, tonsilla faringea, pleksus uterovajinalis/pleksus vezikalis, genital bölgeye quaddel serileri)

d) Alt ekstremite dolaşım protokolü

2- Genişletilmiş Segment (ganglion) enjeksiyonları (özellikle supremum, stellatum, çöliak, sakral kanal)

3- Bozucu odak ve/veya alan tedavisi

Bilimsel Nöralterapi ve Regülasyon Derneği (BNR)

Kaynaklar:

  • Türkiye Psikiyatri Derneği. Anksiyete Bozuklukları Bilimsel Çalışma Birimi. Travma Sonrası Stres Bozukluğu. Psikiyatri.org.tr.
  • Nazlıkul H. Nöralterapinin Temelini Oluşturan Teoriler. Nazlıkul H, editör. Nöralterapi Nörofizyoloji, Temel Sistem, Bozucu Alan, Vejetatif Sinir Sistemi, Enjeksiyon Teknikleri ve Tedavi Önerileri. 1. Baskı. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri; 2010. p. 3-34.
  • Fischer L. Başlangıçtan Bugüne Adım Adım Gelişmeler. Nazlıkul H, Tamam Y. çeviri editörleri. Nöralterapi Nörofizyoloji, Enjeksiyon Teknikleri ve Tedavi Önerileri. 1. Baskı. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri; 2019. p. 17-23.
  • Liang, Yiming. Posttraumatic stress disorder following the 2008 Wenchuan earthquake: A 10-year systematic review among highly exposed populations in China. Journal of affective disorders, 2019-01-15, 243
  • Dai W, Chen L, Lai Z, Li Y, Wang J, Liu A. The incidence of post-traumatic stress disorder among survivors after earthquakes:a systematic review and meta-analysis. BMC Psychiatry. 2016 Jun 7;16:188. doi: 10.1186/s12888-016-0891-9. PMID: 27267874; PMCID: PMC4895994.
  • Rezayat AA, Sahebdel S, Jafari S, et al. Evaluating the Prevalence of PTSD among Children and Adolescents after Earthquakes and Floods: a Systematic Review and Meta-Analysis. Psychiatric quarterly. 2020;91:1265-1290.
  • Sakarya, D. & Güneş, C. (2013). Van Depremi sonrasında travma sonrası stres bozukluğu belirtilerinin psikolojik dayanıklılık ile ilişkisi. Kriz Dergisi, 21 (1) , 25-32. DOI: 10.1501/Kriz_0000000335
  • Fenchel D, Levkovitz Y, Vainer E, Kaplan Z, Zohar J, Cohen H. Beyond the HPA-axis: The role of the gonadal steroid hormone receptors in modulating stress-related responses in an animal model of PTSD. Eur Neuropsychopharmacol. 2015 Jun;25(6):944-57. doi: 10.1016/j.euroneuro.2015.02.004. Epub 2015 Feb 28. PMID: 25771251.
  • Olff M, Güzelcan Y, de Vries GJ, Assies J, Gersons BP. HPA- and HPT-axis alterations in chronic posttraumatic stress disorder. Psychoneuroendocrinology. 2006 Nov;31(10):1220-30. doi: 10.1016/j.psyneuen.2006.09.003. Epub 2006 Nov 1. PMID: 17081699.
  • Valerio Dell’Oste, Sara Fantasia, Davide Gravina, Lionella Palego, Laura Betti, Liliana Dell’Osso, Gino Giannaccini, Claudia Carmassi. Metabolic and Inflammatory Response in Post-Traumatic Stress Disorder (PTSD): A Systematic Review on Peripheral Neuroimmune Biomarkers. Int J Environ Res Public Health. 2023 Feb; 20(4): 2937.